Eğer dünyanın en uzun nehri olan Nil olmasa, Mısır, Büyük Sahra Çölünün devamından başka bir şey olamazdı. Coğrafi açıdan iki ana bölgede toplanan Nil’in yaşanabilir alanlarından birincisi, Nil’in boğazlardan ve çöllerden geçerken suladığı uzun şerit, diğeri de Akdeniz’e dökülürken oluşturduğu deltadır. Bu iki bölgeye çağlardan beri Yukarı Mısır ve Aşağı Mısır denmektedir ve karakterleri birbirlerinden çok farklıdır.
Toprağın böyle doğal nedenlerle bölünmüş olması, Yukarı ve Aşağı Mısır’da iki ayrı krallığın oluşmasına yol açmıştır. Atmaca tanrıçaNekhebet tarafından korunan ve Hierakonpolis’e yakın olan Nekheb kenti Yukarı Mısır’ın, KobraTanrıçaEdjo tarafından korunan ve delta ağzında yer alan Pe kentiyse Aşağı Mısır’ın başkentiydi. Bu iki krallık M.Ö.3100 dolaylarında “Akrep Kral” olarak da bilinen Yukarı Mısır Kralı Menes tarafından birleştirilmiş ve başkent olarak Memphis kurulmuştur. Memphis’in karşısında, Nil’in öbür yakasında ve yirmi kilometre kadar kuzeyde efsanevi kutsal kent Annu diğer adıyla Heliopolis bulunmaktaydı. Heliopolis kutsal kenti, çok büyük güce sahip bir papazlar grubunun elindeydi. Burada kullanılan papaz sözcüğünün bugünkü anlamıyla yakından uzaktan ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü Heliopolis bilgeleri büyük olasılıkla çok iyi eğitim görmüş, gizli bilgilere sahip kimselerdir ve yalnız dinsel ideolojileri tartışmakla kalmayıp, aynı zamanda gök cisimlerinin incelenmesinde, hatta büyük olasılıkla simgesel mimari ve kutsal hiyeroglif yazısının gelişmesinde de etken güç olmuşlardır.
Bu nedenle Heliopolis, devlet kültüne ve dinine en yakın oluşum olarak kabul edilmektedir. Çünkü Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birleşmesinden önce yerel birçok kült olmasına ve her kabilenin farklı bir tanrıya tapmasına rağmen, Heliopolis dini ve dokuz tanrılı “Büyük Panteon” u her yerde tanınmaktaydı. Bu büyük panteon dokuz tanrıdan (Tefnut, Shu, Nut, Geb, Nephthys, Seth, İsis, Osiris, Horus) oluşuyor ve bu tanrılar da Atum-Ra tarafından yönetilen aileyi oluşturuyorlardı.
Heliopolis yaradılış efsanelerinde, başlangıçta Atum-Ra tek bir erkek tanrıdır ve ancak mastürbasyon yoluyla diğer tanrıları meydana getirmiştir. Piramit metinlerine göre, Atum-Ra“erkeklik organını elleri arasına alıp, fışkırtarak ikizleri meydana getirdi: Tefnutve Shu.”
Adını “kaldırmak” anlamına gelen bir sözcükten alan Shu, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşımakta olup, hava tanrısıdır.
Tefnut’sa Shu’nun ikiz kardeşi aynı zamanda karısıdır. Kökeni daha eskiye, hatta Güneş kültüne dayandığı zannedilen Tefnut, nem ve yağmur tanrıçasıdır. Bazı metinlerde kardeşi ve kocası Shu’yla beraber, Güneş’in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.
Shu-Tefnut çiftinden iki önemli tanrısal güç Geb ve Nut doğar. Hint-Avrupa mitolojisinden farklı olarak, erkek olan Geb Mısır toprağını, daha genel olarak da yeryüzünü; dişi olan Nut ise gökyüzünü temsil etmektedir. Hint-Avrupa mitolojilerinde genelde yeryüzü dişidir. Efsaneye göre Geb ve Nut önceden birbirlerine yapışık iken daha sonra babaları Shu tarafından birbirlerinden ayrılmışlardır. Shu aslıda “hava” olduğu için ikisinin arasına girerek, gökyüzü örtüsünü (Nut) kaldırıp, dünyadan (Geb) uzaklaştırıyor, ilahi sevgilileri de böylelikle ayırıyordu. Bu yarım kalan birleşmeye rağmen, gök tanrıçası Nut, dünyada yaşayan antropomorfik tanrıları doğurmaya devam ediyordu. Bunlar Osiris ve Seth adlı iki erkek tanrıyla, İsis ve Nephthys adlı iki tanrıçaydı.
Osiris doğanlar içinde en büyükleridir ve bu nedenle, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Mısır toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona aittir. Osiris’in üstünlüğü daha doğumunda belli olmuştur. Osiris doğduğu zaman gizemli bir ses “Evrenin Efendisi”nin geldiğini söylemiştir.
Osiris adı aslında Mısır dilinde Usir olan tanrının adının Yunanca’ya uydurulmuş şeklidir. Osiris Yunanlılar tarafından Dionysos ve Hades ile bir tutulmuş ve güzel yüzlü, koyu tenli ve insanlardan daha uzun resmedilmiştir.
Osiris, İsis’le birleşerek, Eski Mısır’ın en büyük efsanesi haline gelmiş, Mısır’ı yöneten ilk ilahi çifti oluşturmuşlar ve ikisinin birleşmesinden tek oğulları Horus doğmuştur.
Osiris’in tahta geçme miti aynı zamanda meşru firavunun da tahta geçme miti ile ilintilidir. Güneş-Tanrının hükümdarlığını Osiris’e vermesi gibi, firavun da gücünü Güneş-Tanrıdan almaktadır. Ayrıca bu mit firavunun hükümdarlığına ait bazı usulleri de meşrulaştırmaktadır.
Osiris’in tahta geçtikten sonra yaptığı ilk işlerden biri, ilkel bir hayat süren Mısırlıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi, buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi, ekmek, şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısırlılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.
Osiris, şu an Louvre Müzesi’nde bulunan Amenmos Steli’ne göre, bolluk ve bereket getiren bir doğa tanrısı özellikleri de taşımaktadır. Osiris, doğal kaynaklara hükmetmekte, onunla rüzgârlar esmekte, ekinler yeşermekte ve hayvanlar yetişmektedir.
Osiris Mısır’ın uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra, bütün dünyanın uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’e bırakır ve yanında veziri Thoth, Anubis ve Ofois ile birlikte sefere çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır.
Burada Anubis için de bir parantez açmak gerekmektedir. Eski Mısır’da Anpu diye adlandırılan Anubis, mitolojiye göre, ölülere Öteki Dünyanın yolunu gösteren çakal başlı varlıktır. Piramit metinlerinde Anubis, Ra’nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris ya da Seth ile ilişkilendirilir. Osiris ile ilgili efsanelerde, adı çok sık geçmese de, Anubis’in önemli bir yeri vardır. İlk olarak Anubis, daha önce de gördüğümüz gibi dünyanın fethine Osiris ile birlikte çıkmıştır. Ancak bu fetih savaşla yapılan istila anlamına değil, insanların uygarlaştırılması anlamına gelmektedir. Aslında bu efsaneden yola çıkarak, Anubis, tanrıların insanları eğitmesinde önemli rol oynayan varlıklardan bir olarak karşımıza çıkar. İkinci olarak da Anubis, Osiris’in ölümünden sonra onun “vücudunun” korunması işini üstlenir. İlk olarak bu görevi alan Anubis, zamanla Osiris’in cenazesi ile olan ilgisinden dolayı ölü kültleri ile ilgili bir özellik kazanmış ve mumyalama ve ölünün yargılanması ile ilgili yol gösterme görevleri gibi görevler üstlenmiştir.
Osiris döndüğünde ülkesini, İsis’in başarılı yönetimi sayesinde çok iyi durumda bulur. Ancak bu dönem uzun sürmez. Tahta geçmeyi arzulayan, fakat Osiris’in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Seth, Osiris’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Seth, Osiris’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir ve kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya koyulur. Bu plana göre Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Osiris hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth, sandığı göstererek, kimin ölçülerine uyarsa sandığın sahibinin o olduğunu söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Osiris’e gelmiştir. Osiris yatar yatmaz Seth, sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. Böylece Seth planını uygulamıştır. Bu olay, Osiris’in krallığının yirmi sekizinci yılında, Athyr ayının on yedisinde olmuştur.
İsis bunu duyunca üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve Osiris’in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar. Osiris’in kapatıldığı sandık, Fenike’ye, Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştır. Byblos Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır. Olayı duyan İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına gider. Burada önce Astarte’nin çocuğunun dadısı olur. Bir gün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’i engeller. İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros’dan izin alarak ağacın gövdesini açar, içinden sandığı alarak Mısır’a geri getirir ve güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth sandığı bulur ve Osiris’in bedenini tanır. Bunun üzerine Seth, Osiris’in bedenini on dört parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır. Daha da acıklısı, bu sırada İsis’in hala çocuksuz oluşu, Osiris’in tahtına geçecek bir varisin olmayışıdır. Ama yine de her şey kaybedilmiş değildir. İsis, papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Mısır’ı dolaşarak Osiris’in bedeninin parçalarını toplar ve kendi sihirli gücüyle parçaları bir araya getirip kocasının vücudunu yeniden oluşturur. Böylece ilk mumyayı yapmış olur.
Osiris’i yeniden hayata döndürünce, onunla cinsel ilişkide bulunması da mümkün olur. Bu gerçi Osiris için geçici ve kısa süreli bir olaydır, ama İsis’in hamile kalmasına yeter. Dünyadakigörevi biten Osiris, bir yıldız varlık haline dönüşür ve Gökteki Ölüler Krallığına, Duat denilen yere gider. Burada yine Anubis ile birlikte olacak ve Anubis, ölüleri yargılanması için Osiris’e getirecektir.
İsis, Seth’den saklanmak için deltanın Heliopolis yakınlarındaki bataklıklara girer ve zaman içinde oğlu Horus’u doğurur. Horus büyüyüp güçlü bir prens olur ve Seth’i düelloya davet edip, Osiris’in yerine Mısır’ı kimin yönetmesi gerektiğini kararlaştırmaya kalkar. Dövüş sırasında Horus bir gözünü kaybeder, Seth de husyelerinden olur. Gerçi bu dövüşün sonu pek belirgin değildir, ama Güneş-Tanrı sonunda Horus’tan yana hüküm vermeye ikna olur, Horus da babasının yerini alan ilk kral olarak tahta geçer.
Osiris’in acıklı öyküsü ve Horus’un tahtı geri almak için verdiği kahramanca mücadele, Mısır tarihi boyunca bir örnek oluşturmuştur. Firavunlar kendi otoritelerini bu yolla meşrulaştırmış, daha da önemlisi, kendilerini Horus’un yeniden doğmuş hali ilan edip kutsallaştırmışlardır.
Efsanenin klasik yorumuna göre Osiris aslında, diğer bahar ve toprak kültleri ile ilgili efsanelerde olduğu gibi, doğanın ölümünü ve ilkbaharda yeniden canlanmasını temsil etmektedir. Diğer bir yoruma göre ise,Osiris, yazın kuruyan Nil Nehri’ni ya da günlerin uzayıp kısalmasını temsil etmektedir.
Edebiyat tarihinde daha önceki örnekleri gibi, Plutarkhos, efsaneyi biraz tahrif etmiş olsa da, varolan bir efsaneyi anlattığı kesindir. Zaten piramit metinlerinde ve Ölüler Kitabı’nda buna benzer motiflerin yer alması bunu kanıtlamaktadır. Ancak her efsanede olduğu gibi bu efsanede de daha derin anlamlar olduğu kesindir.
Bu efsaneyi dikkatle incelersek başka bir yerden gelen bir kişinin yanındakilerle birlikte insanları eğittiğini ve daha sonra da kardeşi (ya da onunla birlikte gelen diyelim) tarafından öldürüldüğünü, fakat vücudunun (belki de kurduklarının) bir başkası (Anubis) tarafından korunduğunu görüyoruz. Bir bilim-kurgu romanı gibi gözükse de, bu efsanenin geçmişte olan ve gelecekte de olması olası bir olaya atıfta bulunduğu görülmektedir. Dışarıdan gelen eğiticilerin, Erich Von Daniken’in dediği gibi, uzaylılar olması da gerekmemektir. Daha ileri bir uygarlıktan gelip Mısır halkını eğitmiş başka toplulukların olması da olası bir durum olarak gözükmektedir.
Bu efsanede bir ilginç nokta da, bir tanrının, Osiris’in, o sandığa sahip olma isteği ve sandığın tam olarak ona tıpatıp uyduğunu düşündüğü an onun içinde hapis olmasıdır. Bu bizim de sık sık içine düşebileceğimiz bir durumdur. Her zaman karşımıza bize cazip gelebilecek “sandıklar” çıkabilir. Hatta biz bunların tam bize uygun olduklarını düşünebiliriz. İşte o andan itibaren de onun esiri olabiliriz. Sonunda bu sahte cennet bizim sonumuz olabilir.
Sonuçta bu efsane için birçok yorum yapılabilir. Belki sizin yorumunuz da farklı olabilecektir. Ancak şunu her zaman göz önünde bulundurmak gerekir, efsaneler her zaman geçmişte olan ya da olduğu varsayılan olayları anlatmazlar, bazen de gelecek hakkında fikir verebilirler.
Bugün 22 ziyaretçi buradaydı!
"Merhaba ziyaretçi, IP adresin 18.188.132.192"
Bizler de çocuktuk, bir şeyler öğrendik.
Bildiklerimizle övündük,eğlendik
Şu oldu,bu oldu da ne oldu sonra?
Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.
Ömer Hayyam.
YARIM ASIRLIK YAŞAMIMDA ÖĞRENDİKLERİM
- Güven kazanmanın yıllar gerektirdiğini, kaybetmeyeyse saniyelerin yettiğini öğrendim.
- Hak etmeyene gösterdiğim ilgi ve sevginin, görevmiş gibi algılandığını öğrendim.
- İnsanlar için olayların değil, kendilerinin ya da kendi düşüncelerinin önemli olduklarını öğrendim.
- Kazandıklarımın değil, hayatıma giren kişilerin önemli olduğunu öğrendim.
- Ne yaparsam yapayım, insanlara kendimi anlatamayacağımı ve kendimi zorla sevdiremeyeceğimi, benim onları düşündüğüm kadar, onların beni düşünmediklerini öğrendim.
- Kadın ya da erkek, insanın ancak 15 dakika çekici olabildiğini, sonra alışıldığını öğrendim.
- İnsanların beni, benim istediğim gibi sevmemelerinin, beni sevmedikleri anlamına gelmediğini öğrendim.
- Sevdiklerime her fırsatta sevgi dolu sözler söylemem gerektiğini, çünkü o anın belki de onları son görüşüm olabileceğini öğrendim.
- Aslında, kişilerin birbirlerini sevdiklerini ama sevgilerini gösteremediklerini; “günaydın”, “iyi günler”, “iyi akşamlar”, “hoş geldin”, “hoşça kal”, “lütfen”, “sağol” sözcüklerinin insanları arkadaş; “benim için önemlisin”, “iyi ki varsın”, “seni seviyorum” cümleciklerininse arkadaşları dost yaptığını öğrendim.
- Sinirlendiğimde, gerçekten buna değse bile asla acımasız olmamam gerektiğini öğrendim.
- İki kişinin tartışmasının, birbirlerini sevmedikleri; tartışmamalarının da sevdikleri anlamına gelmediğini öğrendim.
- Gerçek dostluğun ve sevginin, yıllarca görüşülmese bile bitmediğini öğrendim.
- En iyi dostumun hatta ailemin bile beni üzebileceğini ama yine de onları affetmen gerektiğini öğrendim.
- Acı çektiğimi düşündüğüm zamanlarda, evrensel düzen ve kuralların benim için değişmeyeceğini öğrendim.
- Verebileceğim bir şey kalmadığında bile, yardım isteyene yardım edebilecek gücü bulabileceğimi öğrendim.
- İki kişinin aynı koşullar altında, aynı açıdan, aynı şeye baktıklarında bile aynı şeyleri algılamadıklarını öğrendim.
- Doğru dürüst tanımadığım kişilerin bile, yaşantımı birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim.
- İnsanları üzmeden düşüncelerimi açıklamanın, fikirlerimi söylemenin çok zor olduğunu öğrendim.
- Ne kadar ayrıntıya inersem, bir o kadar daha ayrıntı olduğunu öğrendim.
- Tüm bu öğrendiklerime rağmen, yine de hiçbir şey bilmediğimi öğrendim.
HEP ANILMAK İSTİYORSAN
- İnsanlar kimi zaman akılsız, mantıksız ve ben-merkezci olurlar. Yine de onları sev.
- İyilik yaptığında insanlar seni bencilce amaçlar taşımakla suçlarlar. Yine de iyilik yap.
- Başarılı olduğun takdirde sahte dostlar ve gerçek düşmanlar kazanabilirsin. Yine de başarılı ol.
- Bugün yaptığın iyilik yarın unutulabilir. Yine de iyilik yap.
- Dürüstlük ve şeffaflık seni kırılganlaştırabilir. Yine de dürüst ve şeffaf ol.
- Kurmak için yıllarını harcadığın şey bir gecede yerle bir olabilir. Yine de kur.
- Gerçekten yardımcı olmak istediğin kişiler yardımına saldırganlıkla karşılık verebilir. Yine de yardımcı ol.
- Dünyaya elindekilerin en iyisini ver, bu yüzden incitilebilirsin. Yine de elindekilerin en iyisini ver.
- Dünya çatışmalarla doludur. Yine de huzuru seç.
- İnsan yaşamında zorlar, kolaylar var, Bunları ayıran akıllı insan olmak zor.
- Bilgiçlik taslamak, boş konuşmak kolay, Az, öz ve gerektiğinde konuşan olmak zor.
- Akıl vermek, iş bozmak, kalp kırmak kolay, Bozuğu onaran, derde deva insan olmak zor.
- Niyet etmek, yaparım demek, başlamak kolay, Başladığı işi bitiren insan olmak zor.
- Almak kolay, benlik, bencillik kolay, Alan değil, veren insan olmak zor.
- Merak kolay, olay seyretmek kolay, Bakan insan değil, gören olmak zor.
- Kazanç kolay, servet, zenginlik kolay, Vicdanlı, namuslu, dürüst birey olmak zor.
- Açları kandırmak, azdırmak kolay, Açları doyuran insan olmak zor.
- Yemin etmek kolay, söz vermek kolay, Verdiği sözde duran olmak zor.
- Seçilmek, yükselmek, baş olmak kolay, Sahtekâr baskıyı kıran olmak zor.
- Hile, yalan, riya, kalleşlik kolay, Doğru olmak, içten insan olmak zor.
- Kan akıtmak kolay, acıtmak kolay, Acıyan yarayı saran olmak zor.
- Nefse uymak kolay, hırslanmak kolay, Nefsini, hırsını yenen olmak zor.
- Yuva kurmak, evlenmek kolay, Yuvada huzur veren, huzura eren olmak zor.
- Âşık olmak, sevmek, sevilmek kolay, Sevgiyi korumak, vefa, kadirşinaslık zor.
SÖZÜN KISASI
- Yaşam kolay, doğmak, yaşlanmak kolay, İnsanca yaşlanmak, insan olmak zor.
DUA ve TEŞEKKÜR
- Ey mikrokozmostan makrokozmosa her şeyin yaratıcısı ve sahibi Kadiri Mutlak Yaratan!
- Ruhumu, enerjimi, benliğimi ve bedenimi sana ve evrenin diğer pozitif güçlerine açıyor; ruhumda, enerjimde, benliğimde ve bedenimde mevcut her türlü hastalık, rahatsızlık, olumsuzluk, sevgisizlik, huzursuzluk, mutsuzluk, yoksulluk, fakirlik, sıkıntı ve darlığı sevgiyle uğurlarken, senden ve evrenin pozitif güçlerinden gelecek her türlü sağlık, şifa, sevgi, mutluluk, huzur, pozitiflik, maddi ve manevi zenginlik ve bolluğu sevgiyle kabul ediyorum.
- Ey mikrokozmostan makrokozmosa her şeyin yaratıcısı ve sahibi Kadiri Mutlak Yaratan!
- Öncelikle, beni yarattığın ve tekâmülüm için bana bir fırsat daha verdiğin için teşekkür ederim.
- Beni sağlıklı bir ruhla, sağlıklı ve sağlam bir bedende yarattığın için teşekkür ederim.
- Aklımı işlek, zekâmı keskin, belleğimi ve bilincimi güçlü, farkındalığımı açık yarattığın için teşekkür ederim.
- Diğer canlılar tarafından sayılıp sevilen kişi olmamı sağladığın için teşekkür ederim.
- İyi bir iş, iyi bir eş, aileme ve ulusuma yararlı, aklı fikri yerinde, eli ayağı düzgün evlatlar verdiğin için teşekkür ederim.
- Çocuklarımın iyi günlerini ve onların çocuklarını görmemi sağladığın için teşekkür ederim.
- Kimseye muhtaç etmediğin için teşekkür ederim.
- Verdiğin mal, mülk, para ve her türlü maddi varlık için teşekkür ederim.
- Her gece sağlıklı, dinlendirici, gençleştirici uyku; her sabah mutlu, huzurlu, sağlıklı, zengin, bolluk içinde geçen bir gün verdiğin için teşekkür ederim.
- İstediğim her şeye ulaşma, istediğim her şeyi elde etme fırsatı ve gücü verdiğin ve benim bu sırrı anlamamı sağladığın için teşekkür ederim.
- Eşimi ve beni anne-baba olarak seçtikleri için çocuklarıma; eşime ve bana bu fırsatı vererek onların anne-babası olma onurunu bizlere yaşattığın için sana teşekkür ederim.
- Bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek yaptığım yanlışları bağışladığın ve dualarımı hep kabul ettiğin için teşekkür ederim.