İÇİNDEKİ IŞIĞIN FARKINDA OLMAYAN, BAŞKASINDAKİ IŞIĞI NASIL GÖRSÜN?
   
  EVRENSEL ÖĞRETİLER - EVRENSEL BİLGELİK YOLU
  Sembolizm
 

          Sembolizm, ezoterizm, okültizm ve kutsal metinlerde sıklıkla kullanılan kadim bilgi ve gerçeklerin, dil ve kültür sorununu ortadan kaldırarak daha basit ve yalın şekillere dönüştürülerek anlatılmasıdır. Sembolizmin kullanılma ihtiyacı, evrensel bilgi ve gerçeklerin kötü ve negatif amaçlarla kullanılmasını, gizli geçitlerin art niyetli kişilerce bulunmasını engelleme amacından doğmuştur. Gizli bilgi ve gerçekleri öğrenme yetki ve liyakati olan kişiler ki, bu kişiler genellikle Evrensel Bilgelik İnisiyasyonu almış kişilerdir, sembolün hangi gerçeğe ilişkin bilgiyi ifade ettiğini kolaylıkla anlayabilirler. Ama sıradan kişilerin sembolleri anlaması, hatta kendisine açıklansa da kavraması mümkün değildir. Herhangi bir sembolü öğrenip anlayabilen kişi, ya inisiyasyon yoluyla bunu öğrenmiştir ya da olumlu Karması nedeniyle kendi kendine o sembolü çözümleyebilecek kadar bilgi ve anlayış düzeyi gelişmiş, tekâmül etmiştir.

Kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke, bilgi ve fikirleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanan sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, belirli, sade ve doğal şekilde ifade eden işarettir.

Sembolizmin uyumlamalardaki temel nedenlerinden ilki, kimi gerçeklerin o gerçekleri öğrenme liyakatine ulaşmamış kişilerden gizlenilmesi gereğidir ki, bunun da üç amacı vardır:

(a)     Tekâmül etmemiş bir ruha sahip dogmatik insanların gerçeklere ait bilgileri açıklayan, ruhsal tekâmülleri ileri bedenlilere karşı her zaman tehlikeli, tutucu tepkiler göstermiş olmaları.

(b)    Bu tür insanların, bir tür enerji olan gerçekleri ve bu gerçeklere ait öğretilerin yüklerini henüz kaldırabilecek kapasitede olmamaları.

(c)     Bir tür silah olan gerçeklere ait bilgilerin ehil olmayan ellere geçme tehlikesi.

Sembolizmin uyumlamalardaki temel nedenlerinden ikincisiyse, gerçeklere ait bilgilerin sıradan insanların bilmesi gereken kısmının, onların anlayabilmesi için, daha sade, daha basit kalıplara indirgenmesi gereksinimidir.

İnsanın imajinasyon yeteneği sembolleştirici bir role, her etki de ruhsal âlemde değişik bir anlama sahiptir. Ruhsal âlemde “anlamlar” halinde bulunan “etkiler”, fiziksel âlemde belirirlerken, ister istemez, maddi âlemin özelliği olan imajlara bürünmek zorunda kalırlar ve bürünecekleri bu imajları da “etki”yi alan kişinin bilinçaltı dağarcığından edinirler. Bir ruhsal tebligatın, bir vizyonun ya da bir haberci rüyanın alınmasında, “etki” ne kadar yüksek bir varlıktan gelirse gelsin, alıcı kişinin kapasitesi, bilinçaltı imajları ve dağarcığı, “etkinin” özgün halini kaybetme derecesi ve kısıtlanması bakımından çok önemli bir rol oynar. Orijinal kaynağından “anlam” olarak inmeye başlayan ruhsal etki, onu alan insanın zihninde imaj, ağzında söz olarak belirene kadar geçirdiği bir sürü dönüşüm sırasında, ister istemez özgün halini yitirmek, kabalaşmak zorundadır.

Bilinçaltının bu değiştirici, dönüştürücü etkisi bir bakıma ışığın renkli camdan geçişine benzer. Nasıl ki, beyaz ışık renkli bir camdan geçerken hem camın rengini alıyor hem de bir miktar kırılmaya uğruyorsa, insanın aldığı evrensel bilgi ve etki de, bilinçaltı katmanından geçerken benzer şekilde, özelleşir, bükülür, kabalaşır, dönüşür; o ortamdaki malzeme neyse ona bürünür ve özgün halini az çok yitirerek zihne yansır. Yani, bir kaynaktan gelen, örneğin haberci bir rüya tarzında alınan etkiler, insan zihninde yer ederken, ister istemez o insanın bilinçaltı dağarcığındaki imajlara dönüşür ve bu dönüşüm sırasında birtakım sembollere bürünürler. Bu doğal ve zorunlu bir süreçtir.

Kutsal metinlerdeki sembolizmin temel nedeni, insanlar arasındaki anlayış farklılığı ve dönemin koşulları-gelişim düzeyidir.

Yukarıda da değindiğim gibi, insanların zihinsel düzeyleri, anlayış ve duyuşları birbirlerinden farklı olduğundan, gerçeklere ait bilgilerin taşıdıkları enerjileri kaldırabilme konusunda farklı kapasitelere sahiptirler. Her bilgiyi her insan kaldıramaz. Derin bilgiler bazı insanları ilerletmek yerine, tökezletebilir, kargaşa içerisine sokabilir, hatta onların yoldan çıkmalarına neden olabilir. Oysa bir kutsal metnin pek çok insana hitap edebilmesi için pek çok anlayış ve zihin düzeyine; tüm insanlara hitap edebilmesi için de tüm anlayış ve zihin düzeylerine hitap edebilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Yani o kutsal metin öyle olmalıdır ki, her anlayış düzeyindeki insan onda kendi anlayış düzeyine uygun ilerletici bilgiler bulsun; hem kendisini kargaşa içerisine sokucu henüz taşıyamayacağı bilgiler olmasın, hem de zihin ve anlayış düzeyi yükselip bilinçlendikçe, yeni durumuna uygun derin bilgileri bulabilsin. Bunu sağlayabilecek tek sistem “Sembolizm”dir. Sembolizm, evrendeki her gelişimin sıçramalar tarzında değil, derece derece oluşması prensibine, diğer adıyla “Tedriç Prensibi”ne uygun olarak, insanların gerçeklere ait bilgileri yavaş yavaş, sindire sindire öğrenmesini sağlayan sistemdir. Bu sistemdeki anlam ve ifade içerikleri, aydınlanma çağının başlangıcından itibaren vazifelilerce açıklanmaya başlayacak, açıklanan bilgiler de insanlar tarafından anlaşılabilecektir.

Sembolizm, bir düşüncenin ya da olayın sayılar ve şekillerle  anlatılmasıdır. Kullanılan harf ve rakamlardan tut da  çevrendeki tüm geometrik şekillerde, doğanın yarattıklarında ve  oluşumlarda dahi sembolizmi görebilirsin. Fakat biz genellikle bunları  taşıdıkları anlamdan çok, karşımızdakine bildiklerimizi aktarmak için  kullanırız. Oysa her harfin, rakamın, geometrik şeklin taşıdığı anlam ve  enerji ayrıdır. Sembolizmin en önemli yanı, bir sembole yüklenen anlamın  yıllarca değerini kaybetmeden korunabilmesidir. Ancak bunun bir kötü yanı  da aynı sembole gerçek anlamından, daha doğrusu esas kullanım  amacından farklı anlamlar yüklenerek kullanılmasıdır. Bu nedenle sembollerle uğraşırken dikkatli olmak ve gerçeği araştırmak gerekebilir. Fakat  sembollerin gerçek anlamları ne kadar saptırılmaya çalışılırsa çalışılsın,  mutlaka birileri tarafından hep doğru olarak bilinir ve korunur. Sembolizm,  fleksibilitesi ve rölativitesi nedeniyle, çağlara uygun dinamizmi sayesinde  temel bilgi aktarım yöntemi olarak gelişmelere hemen adapte olarak hem  demodeliğe meydan okur, hem de varlığını başarıyla korur.

Sembol insanın içinde hissedip de tam olarak tanımlayamadığı için dile getiremediğinin dışarıya yansımasıdır. Başka bir deyişle sembol, kişinin içinde var olan ama tanımlayamadığı ancak sezebildiği gerçekleri somutlaştırmasını sağlar. Gerçekten de semboller, kişinin dış dünyayla arasında açıklanamayan gerçekleri, örtülü ince bağları kavramasına yardımcı olur, ezoterizme nüfus etmesini sağlar. Sembolizm doğal olarak ezoteriktir, fakat ezoterizm her zaman sembolik değildir.

Sırların evrensel dili olan sembolizm; gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler. İnsanlar binlerce yıldır, bir düşünceyi izah etmek için birçok yollar denemiş ve herhangi bir düşüncenin anlamını, kademeli şekilde insanların anlayışına ve olgunluğuna göre birtakım kalıplar içine koyup sunmuşlardır. Özellikle ezoterik, okült birçok bilgi sembollerle anlatılmıştır. Yani doğrudan doğruya bir düşünce ve bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra aktarılmıştır. Sembolizmin bilimsel yöntemlerle işi olamaz. Çünkü bilim cevap arar, sembolizmse soruları. Yani sembolizmde sorular önemlidir.

İnisiyeler de tarih boyunca gizli bilgileri aktarmak için sembollere başvurmuşlardır. Bu şekilde semboller efsanelere, kutsal metinlere, menkıbelere işlenmiştir. Ancak anlamını bilenler, bu belgeleri deşifre ederek gizli anlamlarına kavuşmuşlardır. Ayrıca, harfleri sayılara, sayıları harflere çeviren çeşitli şifreler, çeşitli kavramları ifade eden geometrik şekiller, piktogramlar ve ideogramlar geliştirilmiş, her nesneye ve canlıya çeşitli değişmeceli anlamlar verilmiştir.

Bir sembol anlatmak istediği fikri; kısa, en kesin ve en belirli şekilde ifade  eden bir işarettir. Sembolizm bir şeyi diğer bir şeye benzeterek ve onun içinde adeta kaybederek anlatma tarzıdır. Konuyu biraz açmaya çalışalım:

Farz et ki, karşında farklı seviyelerde kişiler var ve onlara bazı gerçekleri açıkça anlatma güçlüğüyle karşı karşıyasın. Bazı insanlara bir meseleyi açıkça, bir kalıba sokmadan anlatabilirsin. Bazı kişilereyse bunu bir benzetme yoluyla anlatman gerekebilir. Çünkü o, henüz o meseleyle açık bir şekilde karşı karşıya gelebilecek durumda olmayabilir. İşte o anda, onun daha önce bildiği bir şeyden hareket etmen gerekecektir. “Yani nasıl?” gibi bir soruyla karşılaştığın anda, onu bir şeye benzeterek, değişmeceli bir yöntemle açıklamak zorunda kalırsın. Benzetme unsurun, bir doğa olayı olabileceği gibi, herhangi bir nesne ya da bir geometrik şekil de olabilir. İşte o anda bazı olayları sembolik hale getirmiş olursun. 

Semboller basit veya karmaşık şekillerden meydana gelebilir. Bunlar, sayı, harf, geometrik bir şekil, doğadaki bir canlı, eşya ya da bunların  birleşimlerinden oluşabilir. Hepsinin üzerinde bir düşünce gücü yüklüdür ve  kesinlikle rastlantısal özellikler taşımazlar. Semboller çeşitli seviyelerden  anlaşılabilecek farklı anlayışları da bünyesinde barındırmaktadır.  Bu, sembolizmin üstünde durulması ve bilinmesi gereken en önemli  özelliklerinden biridir yani bir sembolün birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü kademelerdeki anlamı çözüldüğünde, hemen arkasından beşincisinin, altıncısının izleyeceğini düşünmek lazımdır. Ezoterik çalışmalarda  karşılaşılan sembollerin yedi ayrı dereceden anlamları bulunduğunu hesaba katmak gerekir. Bir sembolün gizlediği sırrı anladım dediğinde, acaba bu kaçıncı derecedeki anlamıdır? Bunu tam olarak anlamasan bile, karşılaştığın bir sembolün daha üstün bilgileri de gizleyebileceğini göz  önünde bulundurmanda yarar vardır. 

Evren, bir matematik ve geometri düzeni içinde hareket eder. Astronomi, fizik ve bilim dallarıyla ilgilenenler evrenin mükemmel bir ritmik düzen içinde hareket ettiğini, yaşadığını gayet iyi bilirler. Bu nedenle yaratıcının varlığını bu mükemmel düzen içinde görmek  mümkündür. Çünkü O’nun varlığına inanmayan bilim adamları bile, en son  teknolojiyi kullanarak elde ettikleri bulgularda, evrenleri yaratan yüce bir gücün varlığını hissetmeye başlamışlardır. Bu güce kimileri Allah, kimileri Evrensel Zekâ, kimileriyse başka adlar verebilir, ama bu mükemmel matematik ve geometrik düzeni kuran güce ne denirse densin varlığı inkâr edilemez. Eski kültürlerde ve bazı ezoterik örgütlerde bu yaratıcı güce bu nedenle “Evrenin Ulu Mimarı” ya da “Geometri Üstadı” denilmektedir. İşte insanoğlu kadim çağlardan beri Evrenleri yaratan ve mükemmel bir şekilde işleten bu enerjiyi tanımlamak için  bazen semboller de kullanmıştır.

Sembolizm, görünmez âlemle görünür âlem arasındaki benzeşime dayanır. Sembolizme göre, yüksek düzenin realitesi, daha aşağı seviyedeki bir düzenin realitesiyle temsil edilir. Ama bunun tersi olamaz, bir sembol daima, en azından bir üst anlamı ifade etmek için mevcuttur, varlık sebebi budur. Tüm evren tam bir ahenk halindedir ve “Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdaki de yukarıdakine benzer”. Dolayısıyla beş duyumuzla algılayabildiklerimizin tümü, aslında görünmez âlemin bir sembolü durumundadır. İnisiyeler bu gerçeği gayet iyi kavramışlar ve bir takım okült prensipleri, yasaları, beş duyunun algılayabileceği bir şekilde ifade etme yöntemini kullanırken de, her varlığın realitesine hitap edebilecek hüneri göstermişlerdir. O işareti, o resmi, o tiyatro oyununu, o şiiri, o edebi eseri, o halk masalını vs. herkes kendine göre yorumlayacak ve bir anlam çıkaracaktır.

Semboller, sonsuzluğa yönelme hususunda da insanlığa sevgiyle yardım eden, sonsuzdan gelip sonsuzluğa doğru yapılan bu yolculukta, zamanın ölçüsüzlüğünde yolun kaybedilmesini engelleyen yol levhaları gibidirler.

Sayılar ve şekiller sembolizmin içinde kullanılır. Hepsinin üzerinde bir bilgi, yani güç yüklüdür. Bu güçler sembollerin gerçek anlamları bilindiğinde ortaya çıkarılıp kullanılabilir ve kullanmasını bilenler için o kadar yoğundur ki iyilik ya da kötülük için yönlendirilerek etki mekanizmaları oluşturulabilir. Beyaz ya da kara büyüyle uğraşanlar bunu son derece iyi bilirler. İşin ilginç yanı benzer sembollerin çok küçük farklılıklarla kullanılarak iyiye ya da kötüye yönlendirilebilmesidir.

Sayı: 0

Sembolü: 0 

Sıfır yokluğun, hiçliğin sembolüdür. Ama aynı zamanda potansiyel var oluşun başlangıcıdır. Sıfır yutan, etkisiz sayıdır ama zamanda çok büyük bir gücü de kendinde barındırır. Dünya kültürlerinde 9 sayısıyla birlikte gösterim şekli hemen hemen hiç değişmeyen iki rakamdan biridir. 

Sayı: 1

Sembolü: • 

Monad olarak adlandırılır ve tekliği, tek olan her şeyi ifade eder. Bu nedenle tüm varlıkların bünyesinden çıktığı tanrıyı tanımlar. Mu sembollerinde de (.) nokta ya da bir daire içindeki nokta tanrıyı simgelemekteydi. Bu aynı zamanda güneşle de özdeşleştirilmektedir. Çünkü sistemimizde güneş de tek enerji veren ve yaşamın devamını sağlayan güçtür. Bir sayısı aynı zamanda, tanrının yeryüzündeki yansıması olan insanı da temsil eder. Bu bir bakıma tanrıyla insanın birleşmesini, yani makro ve mikro kozmosun tekliğini de simgelemektedir. Eski Mısır’da bu sembol Osiris’le temsil ediliyordu. 

Sayı: 2

Sembolü : — 

Eski Mısır’da Osiris ve İsis’le temsil edilen bu sayı Diyad olarak adlandırılır. Evrendeki dualiteyi, yani birbirinin zıttı olan ya da birbirini tamamlayan her şeyi sembolize eder. Bunlar erkek ve dişi enerjiyi, aktif ve pasifi, bölünmez özle bölünebilir cevheri, iyilik ve kötülüğü, tanrının hem erkek, hem dişil yönünün olduğunu ve insanların bu nedenle iki cins olarak yaratıldığını ifade eder. İki sembolü güneş ve ay’ı, kükürt ve cıvayı da simgeler. Kükürt erkektir ve akıldır, cıva dişidir ve ruhtur.

Sayı: 3

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi
    

Triad olarak adlandırılır. Monad’la diyad’ın birleşmesinden oluşur. Yani erkek ve dişi enerjinin birleşiminden oluşan çocuktur. Eski Mısır’da Osiris ve İsis’in çocukları olan Horus’la temsil edilir. Bunu akıldan çıkan, fikirle oluşan eser olarak da görebiliriz. Üç sayısı ve üçgen bu nedenle en çok kullanılan ve çok kutsal sayılan bir semboldür. Yaratılışın temelinde birin üçe, üçün bire yansıması yatmaktadır. Birin sembolü olan nokta (Göz de aynı anlama gelmektedir) ve üçün sembolü olan üçgenin iç içe kullanıldığı birleşik sembolde de bu anlatılmaktadır. Üç sembolü ayrıca insanın oluşumundaki ateş, su ve toprakla insanın oluşumundaki ruh, can ve bedeni anlatır. Ruh ateşten, can sudan ve beden topraktan üretilmiştir. Üçgen aynı zamanda evreni de temsil eder. 

Sayı: 4 

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi

Tetrad olarak adlandırılır. Kâinatı kaostan düzene geçiren dört temel gücün Ateş, Su, Toprak ve Havanın ifadesidir. Bunlara mahşerin dört atlısı da denilir. Mu sembolizminde haç sembolü bu dört gücü simgeler. Dört sayısı genellikle dünya ve fiziksel gerçekle ilgili sayıdır ve düzeni tanımlar. Dünyanın ve fiziksel gerçeğin dört yönü, dört boyutu ve dört mevsimi vardır. Aristo bunu biraz daha ileri götürerek dört niteliği belirlemiştir. Bunlar kuru, ıslak, sıcak ve soğuktur. Her elementin iki niteliği bulunur. Toprak kuru ve soğuktur. Su ıslak ve soğuktur. Hava ıslak ve sıcaktır. Ateş sıcak ve kurudur. Bundan da görülebileceği gibi her element bir diğeriyle bir niteliğini paylaşmaktadır. Bu durumda bir elementin bir niteliğini değiştirerek diğerine dönüşmesi  olasıdır.

Sayı: 5 

Sembolü:  Bkz. Resim Galerisi

Pentad olarak adlandırılır. İnsanın ve üzerinde yaşadığı dünyanın sembolüdür. Diyad’la triad’ın toplamı olan pentad dünyasal sevginin ve evliliğin sembolüdür. Ateş, su, toprak ve havanın toplamından oluşan dünyayı temsil eder. Yine bu dört elementin birleşiminden oluşan insanı da temsil eder.

Sayı: 6

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi

İç içe geçmiş ve iki farklı yöne bakan üçgenler de yine çok eski bir semboldür. Bu yıldıza adalet yıldızı da denilir. Yıldız evrenin altı yönünü gösterir; Kuzey, Güney, Doğu, Batı, Aşağı ve Yukarı. Yukarı bakan üçgen tanrıya ulaşmayı, aşağı bakan üçgense, yeniden doğuş yasası gereği geriye dönüşü anlatır. Bu uçlardan her biri bir fazileti temsil eder.

Sayı: 7

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi

Kutsal üçlü triad ve düzeni oluşturan tetradın bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Tekâmül yasasının sembolüdür. Evrende pek çok şey yedi üzerine kurulmuştur. Sesin yedi ana notası, ışığın yedi ana rengi, insandaki yedi ana çakra gibi.

Sayı: 8

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi

Oktad olarak adlandırılır. İç içe geçmiş iki kareden oluşan, sekiz kenarlı bir yıldızdır. Özellikle Türk işleme sanatlarında çok karşılaştığımız bu sembol adaleti temsil eder. Bu sayı dördün iki katı veya üstün halidir. Fiziksel dünyanın dengelenmesini temsil eder.

Sayı: 9

Sembolü: 9

Dokuz tamamlama ve hikmeti temsil eder. Dokuz üçün karesidir ve son tam sayı olarak bir devrenin tamamlandığını haber verir. Dünya kültürlerinde 9 sayısı hemen hemen hep aynı şekilde gösterilmiştir. Bazen bunu spiral bir girdaba benzer şekilde de ifade edildiğini görüyoruz. Yani bir akış ve bitişin simgesi adeta.

Sayı: 10 

Sembolü: Bkz. Resim Galerisi

Tetraktis olarak adlandırılır. Dört bölümlü üçgenden oluşmuştur. İlk dört sayının toplamı olan on sayısı mükemmelliğin sembolüdür. Aynı zamanda kâmil insanı, yani insanla tanrının bir olmasının sembolüdür. Sıfırla bir sayısının yan yana gelmesiyle oluşan on sayısı hiçlikle, tekliğin ahengini ifade eder. Bu nedenle makro kozmosun da kutsal sayısıdır. 

Burada sizlerle bir yorumumu paylaşacağım. İlk 11 sayıyı genel olarak bir inceleyelim. Olaya biraz geniş perspektiften baktığımızda ve yukarıdaki anlamlarla yaklaştığımızda bu sayıların yaratılış sürecini ve tekâmül yasasını anlattığını görüyoruz. Zaten her sayı kendinden evvel gelen sayının ya da sayıların toplamından oluşmaktadır. O zaman matematik evrenin içindeki sırların aslında yaratılışın da sırrı olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz. Bunu isterseniz bir hikâye olarak anlatalım: 

Başlangıçta büyük bir hiçlik vardı. Bu hiçliğin içindeyse büyük bir potansiyel güç saklıydı. “O” vardı, “O” sıfırdı. Kendini görmek istedi ve her şey o ilk noktadan, o ilk zerreden fışkırmaya başladı. Artık her şey birdi.  Yaşamı yaratmak için kendini tekrarlaması gerekti. Bir başka Bir’le birleşti. Dual evren yaratıldı. Yaşamın içindeki zıtlıklar ikinin içine gizlendi. Artık evren yaratılabilirdi. İki karşıt gücün birleşmesi yeni bir oluşum yarattı, bu üçüncü oluşum evrendi. Bir’in üç’e yansıması bu şekilde oldu. Evren yaratıldı ve üçle sabitlendi, üçgen oldu. Evren içinde yaratmak için dört temel güce ihtiyaç vardı. Su, hava, toprak ve ateş’le dörtgen oluşturuldu. Evren kaostan düzene dönmeye başladı. Mahşerin dört atlısı dünyaları oluşturdu. Bu dört elementi tamamlamak için, beşinci element insan, dörtle birin toplamıyla oluşturuldu. Dünya ve insan yaratılmış, adeta beş köşeli bir yıldız olmuştu. Yaratan, insana kendi özelliklerini emanet etti. Yukarı doğru tırmandığında O’na ulaşılacak, çalışmazsa tekâmül yasası gereği tekrar bedenlenecekti. Böylece ruhların tekâmül süreci başladı. İnsan ve tanrı iç içe geçmiş ayrılmaz iki üçgen olmuştu. Üç sayısının iki defa tekrarı ile altı oluşturuldu. İnsanın nasıl tekâmül edeceğiyse yediyle belirlendi. Tüm ahenk bunun üzerine kuruldu. Kutsal üçgen ve düzeni oluşturan dörtgenle yedi oluşturuldu. Tekâmülü sınamak için adaletli bir değerlendirme yapılması gerekmekteydi. Fiziksel düzeni denetlemek için dördün iki kez tekrarıyla sekiz oluşturuldu. Değerlendirmenin sonu bir sürecin bitişiydi. Bu tamamlanma ve hikmete ulaşmaydı. Spiral yolun sonunda varılmak istenen son nokta vardı. Sekiz köşeli Adalet Yıldızı, Bir ile birleşerek dokuz oluşturuldu. Son noktaya gelinmişti. Birlik, hiçlikle buluştu, 1 ve 0 yan yana geldi. Ruhlar çıktıkları ana kaynağa dönmeye başladı. İlk dört sayının, ilk dört anlatımın toplamı olan On’la mükemmel insan, kâmil insan olundu.


 
  Bugün 14 ziyaretçi buradaydı!  
 
İLGİSİZ BİLGİ YETERSİZ, BİLGİSİZ İLGİ TEHLİKELİ, SEVGİSİZ İLGİ VE BİLGİ DEĞERSİZDİR. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol